
Sanırım hepimiz duyulmak istiyoruz. Bazen bir kişi tarafından yalnızca, spesifik. Bazen birileri tarafından, bizim yolumuzdan geçmiş, henüz geçmekte olan veya geçeceğini öngörebildiğimiz. Yalnızlık tam olarak burada başlıyor. Yalnızlık tam olarak insanların birbirlerinden farklılaştığı ve farklı akıl çizgilerinde, deneyimlerde yürümeyi seçtiği anlarda devreye giriyor.
Sanırım hepimiz yaralı yerlerimizi kapatmaya çalışırken yakalanıyoruz yağmurlara. Hepimizin birden fazla dönemsel olarak gelip giden en yakın arkadaşları oluyor. Hepimiz ara ara daha iyi anlaşılamayacağımızı düşünüyoruz bu kişiler tarafından. Ve sonra yine farklılaşıyoruz tercihlerimiz sırasında, bir karar verdiğimizi bile farkında olmadan.
Mesela bu, çok kısa bir yazı olacaktı. Kısacık. Özeti ise kendimi, o kadar çok arkadaşım varken, ayaz bir Şubat akşamında ne kadar yalnız bulduğumu ve zamanla herkesten, her şeyden nasıl koptuğumu anlatacaktım. Yemin ediyorum, konu benimle bile alakalı olmayacaktı. Sonrasında ise bir cümleyle yaşadıklarımı yaşayan veya beni anlayabilen birine ne kadar ihtiyacım olduğunu özetleyecektim. Analizlere dalmayacaktım.
Şekil 1A’da görüldüğü üzere, yazarımız bize bu konuyla ilgili diyor ki “Birileri mutlaka olmalı. Çünkü birileri mutlaka ‘kimse’ demiş olmalı”. Tam olarak o noktadayım sanırım. Dün dedim, her şey var ama kimse yok. Analiz yapmak istemiyorum şu noktada:
Kimsesizler ayrılabilir mi sol tarafa doğru acaba?