
Günün en durgun saatinde yazıyorum bunu. Biliyorsun sabaha karşı yine maziyle harmanlanmış rüyalardaydım. Bir yaşayışı değil de bu sefer, yelken açtığım geminin rüzgarını kontrol etmeye çalışıyordum.
Güne normal başladım. Gün içi epey bir dalgalıydı bu sefer. Çok kızdım bir takım şeylere. İlginçtir ki yine kendime değildi kızgınlığım. İnsanların hayat deneyimlerinin, yaşayışlarının, yaşlarının ya da en azından okumuşluklarının deneyim ve bilgelik getirmelerini beklersin. Rüzgara dikip bakışlarını, ‘biraz da doğudan eser misin?’ demezsin.
İnsanlık, diyorum bazen, birbirini avutmayı görev edinmiş sirk çalışanları. Her bir yana sosyal mesajlar asılmış, her bir problem sanki çözüm yolunu izlersen gerçekten düzlüğe varacakmış gibi. Keşke içi boş kostümlerin hepsini bir gemiye doldurup uzaya çıkarabilseydim ya da keşke açık açık neye ihtiyacım olduğunu söyleyebileceğim bir kıyıya demir atabilseydim.
Çoğu zaman susup kalıyorum. Düşünüp kalıyorum bazen öylece, belki daha iyi anlarım diye. Bugün güne gösteremediğim öfkemle devam ettim. Bunlar yer ediyor mudur mesela içimde? Ve vurur mu bir gün kıyılara tsunamilerce?