
Savaş açıyorsun yel değirmenlerine. Açma. Sen kendini, kendilerini bozkırlara vuran delilerle kıyaslıyorsun. Hayata senin kadar tutunan hiç kimse, deliremez gecenin üçünde, bu kadar arsız ve bu kadar fazla.
Şimdi nasıl bir konumdasın, neye taktın kafayı kim bilir… Yerini dolduramadığın ya da doldurup da olduramadığın o kadar çok şey var ki hayatında. Hani bir şeyi çok isteriz, ya olduğunda hevesimiz çoktan kaçmıştır ya da aslında düşündüğümüz gibi çıkmadığını fark ederiz; bunlar mı tüm hayal kırıklıklarının toplamı acaba? Yine bunlar mı, köprüleri yaktıran ve sonunda okyanusları kulaçlarla geçmeye zorlayan seni?
Yel değirmenlerine savaş açma. Kimse senin gördüğün gibi görmüyor; bahçelerinde bitiveren unutma-benileri. Gün daha aydınlık, gün daha yeni yakalamış soluğunu; sorarlar adama ‘neden siyaha boyadın pencerelerini?’. Kimseyi, kendimi dahi, katmamaya çalışıyorum monologlarına. Sor bana nasıl gidiyor hayatım? Sor mesela, neden canım bu kadar sıkkın? Ya da kalk yerinden ara kardeşini, nerede unutmuş cüzdanını bu defa? Kimseyi dahil etmemiş halim, senin kurduğun fare kapanlarından daha deneyimli, öyle söyleyeyim.
Hem eğer yüreğin yoksa ağlayan fareleri başka yola sokmaya, kurmayacaksın o kapanları köşelere, kuytulara.
Savaş açma, kurabileceğin topyekün bir dünya varken posta kutunda.