
Göz kapaklarını taşıyamadığın anda bekliyorum seni. Hani gece en koyu lacivertini giymeden sırtına hemen öncesi gibi düşün o anı. En umutsuz şarkılardaki kabulleniş anı ya da. İnsan, sebepsizce düşüyorsa bir başkasının aklına, bir ruh söküğü vardır kuytusunda.
Bir nehir akmaktan vazgeçsin. Üstelik bunu o kadar kendinden emin ve bilinçli yapsın ki senin bile dikkatini çeksin. Bir gezegen geri çekilsin kendi galaksisinden mesela. Sonra sen de sorgula bu olağandışı şeylerin nedenlerini. Bakırdan bir kayıkta uyuyor ruhun, antik yunan tanrıçaları kıskanırken süzülüşünü.
Masalların senin için yazılmış kısımları var, gülümsediğinde huzura kaçan. Bu kadarı olmaz sanmıştım hani. İnsanı yaşından, daha önce yaşadıklarından utandırır dokunduğun defter kenarları. Dünyayı dönüşünden, yağmurları yağışından utandırır evinin yollarına düşüşün. Bir nehir akmaktan vazgeçsin, durup seni izlesin söğüt ormanlarının yamacında. Göz kapaklarını taşıyamadığın o anda bir orman uyanıyor merakından, yanıbaşında.
Boş yatak melodramı de buna. Gereksiz ve sınıra koşan romantizm de ya da. Bu kadarı olmaz sanmıştım. Şimdi bekliyorum seni, uykunun ufuk çizgisine değdiği gün batımında.