
Ben seni hiç affetmeyeceğim, demiştin. Benim varoluşum garip bir tesadüftü zaten, senin yüzdüğün kıyılarda. Zamansız bir tesadüftü, aynı zaman diliminde birbirimize doğru yürümeye cesaret ettiğimiz anlar. Belki bu yüzden biraz da, beni affetmeni hiç istemedim ve bunu sana söylemedim.
Her şehir birbirine benziyor şimdi, kararınca hava. Aklımda kuşlar, güneyden vazgeçip sana doğru göç ediyorlar. Senin için terk ettiler, asırlık ağaç evlerini. Bunda da mı kasıt arayalım şimdi? Ben, senin beni affetmeni hiç istemedim çünkü sanırım beni unutmanı istemedim. Evet bencilce-ydi. Evet, belki de bir insanın diğerine edebileceği en büyük ahtı bu. Bıraksaydım, yine de güzel hatırlar mıydın meteor yağmurlarının yeryüzünü öptüğü geceyi?
Sussuz, kansız bir tesadüftü sabaha karşı çalışmayan radyo kanalları ya da belki herkes susmayı tercih etmişti. Herkes uzaklara bakmayı tercih etmişti. Yok sayılmak da uzun uğraşlar, büyük çabalar gerektirir hani. Oysaki affetmek öyle mi? Unutmaktır onun eşleniği.
Hiç affetmeyeceğim seni.