
Çalınca açılmayan kapılar gibi bir türlü kendini evde bulamamak. Belki de böyle bir zamana yazılmıştır, kendini adam gibi karşına alıp konuşmak.
Belki de bir bu kadar daha zaman alacaktır, kabullenmek başka bir yaşayış olmadığını. Ne bileyim, sonuçta her gün farklı bir şarkı değil mi bana beni anlatan. Bu kadar insan tren garlarında hiç kalkmayacak trenleri bekliyor olamaz çünkü. Bir labirentin haritası ya da. Eline kalem alıp her bir olası yolu çizmeden, çıkışa varamayacağın bir düzen. Sorun kalkıp kalem bulmak değil oysaki. Sorun, olası yolun sayıca daha fazla olması tükenmeye yüz tutmuş sabırlardan.
Takvimler de tarihin yalancısı çünkü. Hem kim sıkılmıyor ki zaman zaman, kendisi olmaktan ya da başladığı güne alternatif çözümler aramaktan.
Yeniden severim sanmıştım birisini, kimseye emanet edemeyeceğim bavullara koymuşum resmen dünya başkentlerinin küflü geçmişini.