Beni kimsesiz bırak istedim. Varoluşun varoluşuma hakaret gibiydi, bakışların değdiğinde tenime. Sana yağmurlar yağıyor, bana cam kırıkları. Buna rağmen nefret etmiyor, edemiyordum. Kaç dünya girerse girsin menzilime.
Sabaha karşı bir bankta oturuyordun ya denizin kıyısında. Neden, diye düşündüm, belki de sen düşündürdün, neden bazı insanların dayanılmaz çekimine? Gelişigüzel seçilmiş bir yaz akşamı gibiydi, gelişigüzel bir şarkı gibi düşen rakılı gecelere. Kim nasıl inandırabilirdi her şeyin pozitif bilime dayalı olduğunu düşünen bir adamı kadere? Buna rağmen, gitme demiyor, diyemiyordum. Kaç uykusuzluk dizersem dizeyim gecelerime.
Birine anlatacak oldum, bu yakın zamanda. Öylesine denk geldi. Öylesine savunmasız bıraktım herhalde kendimi. Sen de eski sen, hani. Hiç geç kalmadın rüyalarıma girmekte. Adını telafuz etmek zor değildi de nereden başlayacağımı bilemedim. Herkesin ruhunu temizleyen yağmurlarda ben kesilmiştim. Çok ama çok sonralarda fark ettim ve işin kötü yanı, beni önemseyeceğini hiç düşünmemiştim.
Varlığın varlığımı alt üst etti. Bir devir, bir buluş ya da savaşla kapanırdı ya hani. Bizi önce yağmurlar, sonra bir yerlere sığdıramadığımız o kimsesiz gururlarımız mahvetti.