
Her şeyde garantici olmak bir seçim değil, karakterlere gömülü bir yatkınlıktır. Mesela ben seni kaybetmemek için çabalamışsam ve sen de beni üzmemek için bir adım geri atmışsan, bizim elimizi taşın altına koyuşlarımız aynı mıdır? Ben karşına çıkıp senin için yaptıklarımı yüzüne vurmalı mıyım? Ya da sen benim için yuttuklarını?
Bir şeyler yolunda gitsin istedim. Hem tehdit edilmiş, hem de çaresiz hissettim. Bütün köprüler yansın, yansın da en sonunda geri dönmemek benim seçimim olmasın istedim.
Sonra sen bir şeyler yolunda gitsin istedin. Risk almak istedin ama sonuçlarına katlanan olmak istemedin. En çok da gururuna yediremedin.
İnsanlar sinirlenince, gerçekten düşündükleriyle değil, dikenleriyle saldırır sanıyordum. Şimdi merak ediyorum, bana sinirlenmediğin zamanlar doğruyu söylüyor muydun? Dürüstlük, aramızda duran bir değirmen olsa, kimin kolu yeter uzanmaya veya hangimizin gücü yeter yerinden oynatmaya? Sana yeterince dürüst olamadığım için kendimi ne kadar suçladığımı biliyor muydun?
Her zaman garantici olmak, yine her zaman doğru kararları alabildiğin anlamına gelmiyor. Bazen doğru kararların dürüstlüğe bir yararı da olmuyor. Sanırım geriye hep birbirini “yanlış tanımış” iki hayalperest kalıyor.