Aslında sana değil, hayata, şansıma, bahtıma -ya da ne dersen de işte, ona- kızgınım.
Hayatımda ne istemediysem, başıma geldi. Alakasızdı. Uzaktı ve belki de 11 yıl geçti ama yine de geldi. Cevap verecek kimseyi suçlayamadığım için seni suçladım. Hayatın karşısına geçip ‘sen suçlusun’ dediğimde sus pus kalacaktı hani, hiçbir zaman kimseye cevap vermemişti. Oysa ben nedenini bilmek istedim. Kabullenip boynumu eğip gitmek istemedim. Karşımdaydın. Sadece bir cevap vermeni bekledim.
Ne yapsaydım? Daha ne kadar uzağa çekip gitseydim? Gölgeler kılıç geçirmiyor ki girdiğim savaşı kazanayım. Bir de kaybetme korkusu, bir geçen onca zaman.. Sabretmenin sonu yok ki oturup geceleri sayayım.
İçinde beklemek olunca yaşlanıyor insan. İçinde günleri sayınca, dünleri sayınca ve buna rağmen herhangi bir dört işleme sığmayınca tasaları, yoruluyor insan. Hiç kimse hiç kimsenin değildir, kabul. Biraz da bu yüzden kabullenemedim. Karar da senindi, yargı da senindi. Şimdi ağrılı bir gecenin kıyısı, ben susup bekledim.
Senin istediğin kadar, istediğin gibi olsun her şey. Kaldı ki ben yerimi bilirim ama katlanamam. Sonunu görmeden giderim.